MUSTAFA AKAY
Türkiye, rotasını yitirmiş bir gemi gibi oradan oraya savruluyor. Amaçlarına ulaşmak için her şeyi mubah sayan bir anlayış ülkenin genleriyle oynuyor. Milleti uyutma taktiği her gün gündemi değiştirerek uygulanıyor.
İnsanlar artık, sabah uyandığımızda kötü şeyler duymayalım, bizim sorunlarımız gündeme gelsin diye beklerken, akla hayale gelmeyecek sürprizlerle karşılaşıyorlar.
Her gün, nur topu gibi yeni bir gündemimiz oluyor.
Son birkaç günün gündemi ise, seçimle işbaşına gelmiş Esenyurt Belediye Başkanının tutuklanması olayı.
Profesörlük titri olan ve onlarca kitap yazdığı öğrenilen, 40 yılını kamuda hizmetle geçirmiş Ahmet Özer, gecenin dördünde apar topar evinden alındı ve ardından da tutuklandı. Gerekçe, bir terörist ile telefon görüşmesi yapmasıydı.
Bu olay karşısında, “Bu ne yaman çelişkidir” demekten kendimizi alamadık.
Hükümetin, 2006 Yılı’ndan bu yana terörist başı ve örgütleriyle yaptığı görüşmeler geldi aklımıza. Bir kronolojik sıralama yaparsak iş uzar.
Kısa başlıklarıyla, okurlarımıza anımsatalım.
İmralı’da APO ile görüşmeler yapıldığını açıklayan Erdoğan’ın kendisi.. Görevlilerden birisi Hakan Fidan…
Oslo Görüşmeleri, Dolmabahçe Mutabakatı, hep Erdoğan’ın bilgisi dahilinde gelişmiş olaylar. APO’yu daha o günlerde muhatap kabul edip, Halk Kahramanlığı mertebesine yükselten hep bu gelişmeler.
PKK üzerinden CHP’yi suçlamayı ritüel haline getirmiş Erdoğan, HDP ile hükümet ortaklığı yapmış tek kişi. HDP ile hükümet kurup, bu partiyle CHP’yi ilişkilendiren de Erdoğan…
Daha da ötesi, 37 yıldır ülkeye gelemeyen ve bölücülüğü yadsınamaz Şivan Perwer’i davet eden de Erdoğan… Şivan Perver ve İbrahim Tatlıses’le “Megri Megri” diyerek ağlaşan da Erdoğan…
Bağımsız olmayan yargı sopasını kullanarak, Esenyurt Belediye Başkanı’nı tutuklatan da Erdoğan.
Kürtlerle ilgili Diyarbakır’da ayrı, İstanbul’da ayrı konuşan da Erdoğan…
Son olay Erdoğan’ın gözünü kararttığını gösteriyor. Halk iradesini yok sayarak, seçilmiş birisini tutuklatmak ve yerine kayyum atamak, ancak faşist yönetimlerde olur. Erdoğan tam da bunu uyguluyor.
Amaç bellidir. DEM’i demlemek ve desteğiyle Anayasa değişikliğini yaparak, tekrar aday olmak.
Yoksa durup dururken Bahçeli’nin APO’yu meclise davet etmesi ve “gel konuş” demesi boşuna değil.
Bu arada, CHP’ye ve muhalefete büyük görev düşüyor. Bu görev, korkusuzca direnmek ve ortalığı ayağa kaldırmaktır. Ülke çapında, eylemleri genişletmektir.
Bu arada, bir başka çelişkiyi de Kemal Kılıçdaroğlu, sergiliyor. Yıllar önce sine-i millete dönmek çözüm değildir diyen Kılıçdaroğlu, şimdi sine-i millet çağrısı yapıyor.
Bu olaylara baktığınızda, “bu ne yaman çelişki” dememiz haksız bir söylem midir?