Thomas Pynchon isminini duymayanınız vardır. Genellikle okumakla, çoğunlukla da romanla arası olmayanların kesinlikle duymadıkları bir isimdir.
Okumayanlara zaten diyecek pek bir şey yok fakat ‘romanla arası olmayanlar’ umuyorum ki biraz kendilerine çeki düzen verirler. Mason and Dixon 1997 senesinde yayımlanan postmodern bir roman. Tarihi meta kurgu şeklinde adlandıranlar da var. Bu DEVÂSÂ roman üzerine tuttuğum notları, aslında YouTube’daki Epiloglar kanalımda görüntülü olarak anlatmak istiyordum fakat yaklaşık 8 aydır bir türlü fırsat yakalayamadım. Şimdi ise Mason and Dixon’ı anlatmak için en uygun yerlerden birindeyim. Karabük Postası’nda!
Ben doğduğum sene, yani 1993 yılında Pynchon, Mason and Dixon’ını yazmaya yeni başlamıştı. Joyce’un Finnegans Wake’ine benzetilen bu eserin en dikkat çekici tarafı ise Pynchon’ın başka hiçbir eserinde görmediğimiz antik İngilizce. Kullanılan lisan sebebiyle Mason and Dixon’ın, okurlarını, hikâyelerin geçtikleri zamanlara götürmek için zorlayıcı bir üslup takındığını rahatlıkla söyleyebilirim.
Bu eserin yazarı olarak Pynchon’ı, Türk yazarlardan İhsan Oktay Anar’a benzettiğimi de araya sıkıştırmış olayım. Fakat Pynchon bu hâlini sadece tek bir kitabında göstermiştir, Anar ise bütün eserlerinde aynı şeyi yaptığı için, bir süre sonra Ouroboros’a dönüşen yazarlar safına adını yazdırmıştır.
Mason and Dixon romanının iki İngiliz ana karakteri var: Charles Mason ve Jeremiah Dixon. Mason Anglikan, gökbilimci, şarabı ve çayı seviyor. Dixon ise Protestan, harita ölçer, bira ve kahveyi seviyor. Akıl çağına henüz uğramamış insanlardan bir dünyanın çerçevelerinde gezindiğimiz romanın ana konusu ise, Pennsylvania ve Maryland arasına hayali olarak çekilen Mason and Dixon Hattı’nın çizilme süreci. Kuzey Amerika’yı Güney Amerika’dan ayıran bu hattın fikir babaları Mason ve Dixon, sanki modern zamanlara uyarlanmış Don Kişot ve Şanzo Panza benzerliğiyle karşımıza çıkıyorlar.
‘Tarihi gerçeği’ bilme çabası, insanlığa ait ve dair bir şeydir. Pynchon bu romanıyla, böylesi bir çabanın içerisine yoğun bir şekilde ‘şüphe’yi karıştırıyor. Tarihi olayların nesnellik açısını ortadan kaldırabilse, postmodern özelliklerini dışarıda bırakarak söylüyorum, Tarık Buğra’nın Osmancık isimli eseriyle Mason and Dixon arasında rahatlıkla benzerlikler bulabilirdik. Mesela Buğra, Osmanlı’nın kuruluşu olaylarına ‘konuşan bir köpek veya robot bir ördek’ sıkıştırsaydı, 1982’de tarihi meta kurgunun belki de ilk örneğini vermiş olacaktı. Bu yorumu buraya, postmodernizmin aydınlattığı yolun yürünebilirliğini göstermek için özellikle yerleştirdim. Belki tartışabiliriz.
Mason and Dixon’da benim en çok havasını teneffüs ettiği eser ise ‘Binbir Gece Masalları’ oldu. Cherrycoke(yani misafir) = Şehrazat / Beyefendi Le Sparke(yani evsahibi) = Padişah.
Romanın 73. Bölümündeki Atlas Okyanus’una çizgi çekme meselesi, Türk yazarlarının dar çerçevelerini kırıp dökecek çapta.
“Yukarıda olduğu gibi, aşağıda da öyledir” mi?
Yazımın sonuna yakışacak tırnakları açmadan önce, Molly ve Dolly, Çinli gökbilimciler Hsi ve Ho’yu da anmadan geçmeyeyim.
“Kim hakikati söylediği iddia ederse, hakikatten ayrılmış olur. Tarih denilen şey, çoğu zaman alçakça çıkarlarla kiralanır ve zorlanır. Tarih her zaman masumdur, herhangi bir güç sahibinin kucağına bırakılmamalıdır. Çünkü ona dokundukları anda tüm itibarı yok olur ve artık sanki hiç varolmamış gibidir.”
Haşiye: Mason and Dixon Türkçeye henüz tercüme edilmedi. Pynchon’ın telif opsiyonlarını elinde bulunduran sayın İthaki Yayınları editörlerine buradan duyurumdur. Mason and Dixon’ı tercüme etmeye tâlibim. Çok fazla bir ücret talebinde bulunmayacağım. Sevgiler.
Tugay Kaban