'' Ey Bayrak; uğruna veremediğimiz canı, gölgende yaşatmaya hakkımız yok…'' Tarih 13 Kasım 1918; yer, İstanbul Haydarpaşa iskelesi… Sarayburnu önlerinden İstanbul limanına doğru ağır, ağır ilerleyen düşman zırhlılarını izleyen şahin bakışlı bir çift mavi göz… O şahin bakışlı gözlerin sahibi, savaş meydanlarında mağlup edilemeyen o boz yeleli bozkurt, üzgün ama kendinden emin bir ses tonuyla şöyle fısıldar: '' Geldikleri gibi giderler…'' Bu sözler, tıpkı 3 yıl önce aynı düşmana Çanakkale Boğazını ve vatan topraklarını dar eden, ''Çanakkale geçilmez.'' Cümlesini düşmana ezberleten komutana, son yüzyılın en büyük dâhisi; Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e aittir. İşte Büyük Önder Atatürk'ün o tarihte ifade etmiş olduğu üç kelimelik bu cümle; milletimizin bağımsızlığına, özgürlüğüne kavuşabilmesi için çıkılacak o zorlu yolda, tüm engelleri aşmasına, esaret zincirlerini kırmasına yetecekti. Parola: '' Ya İstiklal, Ya Ölüm'dü…'' '' Bağımsızlık Benim Karakterimdir.'' Diyerek, 16 Mayıs 1919 tarihinin öğleden sonrasında, yanındaki dava arkadaşlarıyla birlikte onları taşıyacak olan 'Bandırma Vapuru' Karadeniz'in dalgalı sularına ulaştığında; milleti ile buluşmaya ant içmiş olan Mustafa Kemal'i; ne son padişah Vahdettin'in gücü, ne de onu Karadeniz'de arayan İngiliz'ler engelleyebilecekti. Birinci Dünya savaşından yenilgi ile çıkan Osmanlı'nın 30 Ekim 1918 tarihinde imzalamak zorunda kaldığı Mondoros Mütarekesi sonrasında, emperyalizmin çirkin yüzlü temsilcileri; gıcırdayan çizmeleri, kin, nefret ve ölüm ışıltıları saçan süngüleriyle, topraklarımızı işgale hazırdırlar… Son padişah Vahdettin, halifeliğini ve padişahlığını kurtarmak adına yapılan mütarekenin içerisini dolduran tüm teslimiyetlere evet demiştir. Ülkem ve ülkemin insanları ağlamakta, gözleri yaşlıdır. Kimileri Balkanlar'da, kimileri Arap yarımadasının o kızgın çöllerinde, kimileri Sarıkamış'ta, kimileri Çanakkale'de yitirdikleri evlatlarına, kocalarına, canından can koparılanlara ağlamaktadır. Ama hepsinde büyük bir tevekkül, göğüslerinde iman ve vatan topraklarına helal edilen bunca can… Hepsinin dudaklarında aynı sözler: ' Vatan sana can feda.' Ya geride yaşanacak bir vatan kalmazsa? Ancak düşman işgaline sessiz ve teslim olmuş aciz bir yönetimin tüm teslimiyetlerine rağmen..! Sadece milletine olan inancı ve ondan aldığı güçle, vatan topraklarımızdan asla vazgeçmeyeceğimizi, tüm dünyaya haykırmaya yemin etmiş bir avuç kahraman ve onlara yol gösteren bir dahi; son yüzyılımıza yön veren, yakın tarihimize damgasını vuran bir önder; bu karanlık dönemde bir güneş gibi doğacaktı… O güneşin adı: 'Mustafa Kemal Paşaydı' Tarihin hiçbir döneminde tutsak edilemeyen Türk Milletinin esaretine son vermek için sadece kendisinin bildiği, hedeflediği, kararını verdiği yepyeni bir devlet kurmak amacıyla, Mustafa Kemal Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun limanına çıkmak üzeredir. Mustafa Kemal O sabah Samsun'a ayak bastığında; ülkem ve ülkemin insanları ağlamaktaydı ama bu defa sevinçten… Artık o gözlerde büyük bir umut ve inanç vardı. Özgürlüğe, bağımsızlığa giden yola, buradan Samsun'dan çıkılacaktı. '' Dağ başını duman almış Gümüş dere durmaz akar, Güneş ufuktan şimdi doğar, Yürüyelim arkadaşlar…'' Artık bağımsızlığa, özgürlüğe giden yola çıkılmıştı. Bu kutlu yürüyüş haberi; dalga, dalga tüm yurda yayıldı. Önce Havza, sonrasında Erzurum, Amasya kongreleri, misakı millinin ilanı, 30 Ağustos 1922 de düşmanın denize dökülmesiyle birlikte, vatan topraklarımızın düşmandan temizlenmesi ve işgalin sonu… En nihayetinde; minarelerimizde İslam'ın o gür sesinin, ezan seslerinin ulviyeti ile kaplanan ülke semalarımızda yeniden duyulması; hürriyetimizi, istiklalimizi dünya âleme haykırışımız ve gönderinde yeniden özgürce nazlı, nazlı dalgalanan ay yıldızlı al bayrağımız… Milletimizin yegâne temsilcisi olan T.B.M.M'nin açılışı ve bağımsızlık savaşını kazanan Türk Milletinin; Lozan'da masa başında verilen zorlu bir mücadele sonrasında, 29. Ekim 1923 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Devletinin mührünün bir daha silinmemek üzere dünya tarihine altın harflerle yazılışı… Ve o sabah kararlılıkla ifade edilen o üç kelimelik cümlede söylenen gerçekleşmiştir. Ülke topraklarımızı işgal eden o emperyalist güçler; ' Geldikleri gibi defolup gitmişlerdir…' Topyekûn bağımsızlık mücadelesini kazanan Türk Milleti, özgürlüğe giden bu zorlu yolda, liderine inanmış, onun gösterdiği yolda ilerleyerek, yüz binlerce vatan evladını bu uğurda seve, seve feda etmekten çekinmeden istiklaline kavuşmuştur. 96 yıl önce bugün 19 Mayısta başlayan bu zorlu yolculuk sonrası yaşananlar, ülkemizin aydınlık yarınları için Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün göstermiş olduğu yolda ilerleyerek, Cumhuriyetimizin ilk 15 yılda yaratılan ekonomi mucizesi; savaştan yeni çıkmış bir ülkenin, o ülkeye can veren insanların tarihe altın harflerle kazıdıkları bir kahramanlık ve başarı öyküsünü anlatır. Bu başarı öyküsünde, milletimize en uygun idare biçiminin demokrasi olarak seçilmesi, onu Cumhuriyetimizle taçlandırılması; Büyük Önderimizin milletimize emanet ettiği en büyük eseridir. 92 yıldan beri yaşayan; laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, sadece bulunduğu coğrafyada değil, tüm dünyada; bizler gibi mazlumiyeti yaşamış, yaşmakta olan halklara örnek olmakta, hala ilham vermeye devam etmektedir. Ülkemizin bulunduğu coğrafyada bugün yaşananlara balkıdığında; Atamızın bize emanet etmiş olduğu bu son vatan topraklarında; devletimiz bir güneş gibi parlamaya devam etmektedir. Bu parıltılıyı Atatürk'e borçlu olduğumuzu anlayabilmek için Ortadoğu'da sadece son beş yılda yaşananlara bakmak dahi yeterlidir… Bu gün ülkemizin güney doğusunda 1984 yılından beri yaşanan terör olaylarını sonlandırmak adına, ortaya konulan açılım ve dönüşümlerle; 'adına 'çözüm süreci' denen bir mutabakat metni açıklanmıştır..! Neredeyse ülkemizin geleceğinin son çeyrek asrına damgasını vuran, gerçekleştirdikleri terör eylemleri ile binlerce askerimizi, polisimizi, sade vatandaşlarımızı, bebekleri katledenler ve onların eli kanlı liderleri; günümüzde bu süreci aşmak adına mevcut iktidar tarafından muhatap alınmaktadır… Ancak bu çözüm süreci ve içini dolduran mutabakat metni; kimi çevreler, bu çevrelerin yurt dışındaki iş birlikçileri tarafından istismar edilmekte; Güneydoğu'da yaşayan yurttaşlarımızla sanki aramızda ayrılık gayrılık varmış gibi 96 yıl önce bu zafer yürüyüşünü omuz, omuza gerçekleştirdiğimiz kardeşlerimizle aramızı açmak için kullanılmaktadır… Terörü sonlandırmak adına hayatlarını seve, seve feda eden insanlarımızın yakınları; bu uygulamalar karşısında şaşkın, kızgın ve umutsuzdurlar. Gözleri yaşlı, şehitlikte yatan yakınlarına verecekleri cevaplarının ne olacağını düşünmektedirler..! Komşularımızla sıfır sorun politikaları üretmek adına yola çıkanların yolu; Suriye'de yaşanan savaş ateşleri ile kaplı, çıkmaz sokağın içerisine düşmüş. Büyük Atatürk'ün ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' görüşü terk edilmiştir. Özellikle son iki yıldan beri ülkemin sokaklarında gözyaşları dinmemektedir! Kimileri kaybettikleri canlarına, can yoldaşlarına ağlamakta; kimileri tüm yaşananlara demokratik ve haklı tepkilerini göstermek amacıyla çıkmış oldukları meydanlarda, üzerlerine sıkılan biber gazı nedeniyle gözleri yaşlanmaktadır! Ülkem ve ülkemin insanları ağlamaktadır, kimileri yüreklerinde ki acılardan. Kimileri onlara sıkılan biber gazlarından… Ne yazık ki, güneydoğu'daki yurttaşlarımızı temsil ettiklerini ifade ederek hareket eden kimi milletvekilleri, 'malum çözüm sürecini' düşledikleri/düşlenen hedefe ulaşmak adına kullanmaktan çekinmemektedirler..! Ülkemiz 07 Haziran 2015'te yapılacak seçim atmosferinin içine girmiş; sokaklar partilerin ve liderlerinin seçim vaatleri ile donanmıştır..! İktidarı temsilen kimi meydanlarda Başbakan, çoğu yerlerde, seçilmiş Cumhurbaşkanı 'beni bu meydanlardan alıkoyamazsınız' diyerek konuşmaktadır. Ancak mevcut anayasada cumhurbaşkanının tarafsız olduğu yazmaktadır… Söylenen şeyler ve gösterilen hedef aynıdır: ''AKP için 400 milletvekili, ''Hedef 2023 Yeni Türkiye'' Muhalefettekiler, diğer partiler ve liderleri de, bu seçimi kazanmanın gayreti içindedirler… Tabii ki, bunun kararını 'Yüce Türk Milleti' verecektir. Bekleyip göreceğiz… Son dönemde, Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün adı, ilke ve inkılapları tarih kitaplarından neredeyse çıkarılmış, yeni anayasa çalışmaları çerçevesinde dokunulması dahi mümkün olamayan ilk dört maddesine dahi dokunan / dokunulacak görüşler gündeme gelmiştir! Devletimizin simgesi ''T.C'' kimi kurum ve kuruluşlardan kaldırılmış, halkımızın haklı tepkisi üzerine yeniden yerlerine konulmuş gibi yapılmıştır! 'Bu gün 19 Mayıs 2015' 'Hürriyetimize, bağımsızlığımıza giden yolda ilk adımın atıldığı gündür, bu gün.' Ülkemin onur ve gururunu taşıyan bu tarihi günün sabahında, artık Atatürk anıtlarına çelenk koymak, tüm eserlerini 'Türk Gençliğine' emanet eden Atatürk'ümüzün, milletinin bağımsızlık yürüyüşünü başlattığı bu çok önemli günü toplu gösterilerle kutlamak; mevcut hükümet tarafından uygun bulunmamakta; kutlamak adına Atamızın anıtları önünde toplanan yurttaşlarımıza güvenlik güçlerince müdahale edilmekte, gerekirse biber gazı sıkılmaktadır… Ülkemizin insanlarının gözleri yaşlıdır! Kimilerinin yüreklerinde yaşadıkları acılardan, kimilerinin geçim sıkıntısından, kimilerinin iş bulamamaktan, kimilerinin ise üzerlerine sıkılan biber gazlarından… Ancak bu süreçte her ne yaşanırsa yaşansın! Kim ne söylerse söylesin! Unutulmaması gereken tek bir gerçek vardır ki, o da şudur: '' Korkma sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak.'' '' Ne Mutlu Türküm Diyene.'' Atilla ÇİLİNGİR Kıbrıs Gazisi www.atillacilingir.com