blank
Atilla Çilingir tarafından
03 Şubat, 2015 08:59 tarihinde yayınlandı /Güncelleme: 05.10.2024 08:13
A+ A-

Tarihe Kazınan Gerçekler..! Konu Kıbrıs…

‘’ Tarihe mal olan gerçekler, geleceğimize yön veren en önemli yol gösterenlerdir. Yeter ki ders almasını bilelim..!’’ Uluslararası arenada; 2002 yılının Aralık ayında Kopenhag’da yapılan AB zirvesi, Mayıs 2004 tarihinde ise; Güney Kıbrıs’ın AB’ye yeni üye yapılması bir döneme damgasını vuruyordu… Ülkemizin iç politikasında ise; 2003 yılının ilk günü, dönemin Başbakan’ı Recep Tayyip Erdoğan,’’ Kıbrıs’ta 30-40 yıldır sürdürülen siyasetin devamından yana değilim. Kıbrıs Sn. Denktaş’ın kişisel olayı değildir. Halkı bir kenara itemezsiniz.’’ Açıklamasıyla kamuoyunda yeni bir tartışma başlatılmıştı… Bu arada Denktaş karşıtları Lefkoşa’da düzenledikleri mitingde,‘’Kurtar Bizi Annan‘’pankartları taşıyorlardı! Buna karşılık, 7.Mart.2003 tarihinde K.K.T.C’de yapılan ’Egemenlik ve Varoluş Mitingine’ katılan 40 bin kişi; ‘’Kıbrıs’ı Girit Yaptırmayacağız‘’ pankartları ile ‘’Birleşik Kıbrıs Yandaşlarına’’ anlamlı bir mesaj veriyorlardı. Bir tarafta yenilikçiler, diğer tarafta ise milli duruşu savunanlar. T.C ve K.K.T.C kamuoyları bu iki ayrı görüşün etrafında toplanarak ne yazık ki iki cepheye ayrılmıştı! Rum’un istediği de bu değil miydi zaten? 20 Temmuz 2003 tarihinde Kıbrıs Barış Harekâtının 29’uncu yıl dönümü kutlamalarına katılan Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’a anavatan Türkiye’den hükümet ve devletin her kademesinden destek ve kutlama mesajları gönderilmişti. Sn Denktaş’ın, tören alanında yapmış olduğu konuşmasının en çarpıcı bölümü ise şöyleydi: ‘’Annan Planını imzalamış olsaydım, bugün burada bulunan 2 kişiden biri evini ve toprağını kaybetmiş olacaktı. Bu devleti yaşatmak, ona dokundurtmamak hepimiz için namus borcu ve haysiyet meselesi olmuştur.’’ 29 Temmuz 2003 tarihinde KKTC’de ki muhalefet lideri Mehmet Ali Talat, basına vermiş olduğu beyanatında: ‘’İktidara gelince, Annan planı çerçevesinde görüşme çağrısı yapacaklarını’’ söyledi. Ayrıca 14 Aralık 2003 tarihinde yapılacak olan seçimleri kazandıkları takdirde; ‘’Biz seçim sonrası Denktaş’la yürüyemeyiz. Bu yüzden üst düzey bir temsilci veya en büyük partinin lideri Kıbrıs Türk toplumunun temsilcisi olarak Kıbrıs Rum lideri Papadopulos’un karşısına çıkarılacaktır.’’ Mesajını veriyordu! 4 Eylül 2003’de BDH, CTP ve ÇABP partileri Sn Denktaş’a karşı işbirliği protokolü imzalayarak; seçim sonrasında ilk işlerinin Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş’ın görüşmecilik görevine son vereceklerini, yeni bir görüşmeci heyetinin atanacağını ve Kıbrıs sorununa Annan planı temelinde çözüm bulunacağını açıkladılar..! Görünen oydu ki, 40 yıldır savunulan ‘Kıbrıs Milli Politikamızın’ vazgeçilmezlerini oluşturan iki kesimlilik, iki ayrı egemenlik, TC’nin garantörlüğü ve Türk Askerinin adadaki varlığı tartışmaya açılmıştı! Bu durum, gerek Rum’lar ve gerekse Yunanistan için kaçırılmaz bir fırsattı! Hele AB ve ABD için bundan daha güzel bir ortam bir daha ele geçirilemezdi… Artık her şey, 14 Aralık 2003 Tarihinde yapılacak olan seçimlere kalmıştı! Sn Denktaş, 14 Aralıkta yapılacak olan seçimleri değerlendirirken şu hususların altını çiziyordu: ‘’Seçimler BM planını savunanlar ile karşı olanlar arasında geçecektir. Annan planı Enosis’tir. Biz adayı Yunan yapmayacağız diye yemin ettik. Türkiye olmadan Avrupa Birliğine girmeyeceğiz. Ver kurtul diyorlar! Verecekse Türkiye versin, ben vermem… ’’ Altları çizilen bu söylemler; devletinin ulusal çıkarlarına bir ömür adamış olan liderin, bu topraklarda yaşadığı çok çarpıcı olayların, acıların, onca yıl çekilen mezalimin, her türlü baskıya yıllarca direnen, gerçekleri bilen, gelecekte nelerin yaşanabileceğini ön gören bir önderin, haklı tepkilerini anlatıyordu. Son 40 yıldır verilen mücadele sonucunda elde edilen ‘Özgürlüğün’, ‘Devlet’ olma statüsünün parçalanmaya yüz tutması, halkın ikiye bölünmesi Denktaş’a inanılmaz bir acı vermekteydi. Seçimler öncesinde KKTC de yaşananlar, partilerin seçim çalışmaları, seçim ortamına etkisi olan dış güçler, yazılı ve görsel basını süsleyen seçim sloganları, seçim filmleri, bir sürü teslimiyet! İnanılmaz bir yarış yaşandı o süreçte! 50 kişiden oluşan bir meclisin üyeleri değil de; ABD’nin başkanlık seçimi yapılıyordu sanki! Bu seçimlere damgasını vuran en önemli husus ise paranın gücü idi! O süreçte K.K.T.C’ye özellikle Avrupa ve ABD’den birçok vakıf, AB kriterlerinin açılımı ve adanın elimizden çeke, çeke alınabilmesi adına; adeta gökten para yağdırıyorlardı! Tüm bunlara ilaveten AB yolunda ilerlemenin planlarını yapan Türkiye’nin iktidardaki partisinin temsilcilerinin de; o dönemde, K.K.T.C’de Annan planını savunan muhalefet partileri lehine vermiş oldukları desteği de unutmamak gerekir..! 14 Aralık 2003 tarihinde KKTC de serin bir gün, sıcak gelişmelere gebe olmanın hareketliliği ile başladı… Yenilikçilerin tabiriyle; ’’ Tanınmayan Bir Devletin Tanınmayan Halkı! ’’, Çok çekişmeli geçen bir seçim hazırlığından sonra özgür iradeleriyle oy kullanmak için sandık başına gideceklerdi. Tüm dünya kamuoyu özellikle AB ve ABD yönetimi bu seçime kilitlenmiş, buradan çıkacak sonucu bekliyorlardı! Sadece onlar mı? Bu sonucu büyük bir heyecanla Türkiye’de bekleyenlerde vardı! Sonuçta olaysız geçen bir seçim gününün ardından, Annan planını destekleyen muhalefet partileri % 4’lük bir oy fazlası çıkarmışlardı. Ama milletvekili sayısı 25-25 eşit çıkmıştı! Seçimlerin demokratik bir ortamda gerçekleştiğini vurgulayan beyanların, kutlamaların havada uçuştuğu, mesajların toz duman ettiği ortam biraz durulduğunda ortaya çıkan durum aynen şöyleydi: Bundan sonra ne olacaktı? Bir tarafta içeriğinde ne olduğunu bilmeseler de Annan planını kurtarıcı olarak görenler. Ki, onlara göre bu planın kabulü ile Kıbrıs Türk Halkına uygulanan tüm izolasyonların kalkacak, AB’ye girişlerinin anahtarı; altın bir tepsi içinde onlara sunulacaktı! Çünkü onları destekleyen emperyalist güçler, böylesi bir hayale inanmaları için onlara çok güzel ama içi boş pembe hayaller sunmuşlardı! Diğer tarafta ise kanları ve canları pahasına yıllarca direnerek bir devlet oluşturan; vatan belledikleri bu topraklarda; 1974 yılından beri özgürce ve barış içerisinde yaşayan ama Rum ile asla bir arada yaşanamayacağını savunanlar vardı. Aslında kazan hiçbir taraf yoktu, olamazdı! Kazanan sadece ve sadece bu tezgâhı planlayanlar olacaktı! Çünkü senaryonun bundan sonraki bölümünde Kıbrıs’ın birleşik bir şekilde AB’ye girmesini sağlamak, taraflardan birisi hayır dediği anda, yok sayılacak referanduma rağmen, Rum tarafını, haksız ve hukuksuz bir biçimde AB’ye üye yapmak yazıyordu! Amaç tekti! Adayı AB çatısı altına alarak, Türkiye’nin garantörlüğünden kurtarmak ve ata yadigarı topraklarımıza sahip olmak..! Ama ne yazık ki, bunun böyle olduğu, Annan tuzak planının oylanması sonrasında anlaşılacaktı! 14 Aralık 2003 seçimlerinin ardından M. Ali Talat KKTC’de Başbakanlık koltuğuna oturdu. Artık AB ve yandaşlarının işleri kolaylaşmıştı! 24 Nisan 2004 tarihinde yapılacak olan referanduma kadar geçen süreçte yaşanlar, gerçekler, türlü ayak oyunları, siyasi çekişmeler, verilen ödünler, sözler, yalanlar! Bu olayları tarih sayfaları değerlendirirken; o kargaşa içerisinde kaybettiğimiz ulusal değerlerin neler olduğu daha iyi anlaşılacaktır… Ve nihayet o gün gelmişti! 24. Nisan. 2004 tarihinde inandıkları davanın ellerinden çekilip alındığını, özgürlükleri, bağımsızlıkları uğruna kan ve can bedeli ödeyerek kurdukları devletin ortadan kaldırılabileceği tehlikesini dahi görmezden gelerek, çok kısa bir süre sonra içi boş olduğu anlaşılacak AB’ye giriş vaatleri ile aldatılan Kıbrıs Türk Halkı; ‘’ Annan ‘’ ismi verilen tuzak planı oylamak için sandık başına gidiyordu… (Bk. Elveda Kıbrıs Ama Bir Gün Mutlaka isimli kitabım.) Referandum sonuçlanmış, yine Rum’lar yapacağını yapmıştı! Zira hem planı reddetmişler, hem de AB’ye üye alınmışlardı. Kıbrıs Türk’ü, plana evet dediği halde kendisine verilen sözlerin hiçbirisi tutulmamış, hak ve hukukunu savunmakla yükümlü olanlar ise plan reddedilmiş olmasına rağmen; hala çözümü bu plan zemininde bulacaklarının hesabını yapmaya devam etmişlerdi! AB ve ABD’nin ikiyüzlülüğünün sahneye koyduğu bu yeni oyun, Rum’un ve Yunanistan’ın bilinen Bizans tertibi ile başarıya ulaşmıştı! 20. Şubat. 2005 tarihinde tekrarı yapılan milletvekili seçiminin ardından. Kıbrıs Türk Halkının ve Türklük dünyasının son lideri ve Kıbrıs Milli Davamızın Yılmaz Bayraktarı, Mücahit Gazi, K.K.T.C Cumhurbaşkanı Sn. Denktaş; kurmuş olduğu devleti, ettiği dava ve devlet yeminine sadık kalarak, 17. Nisan. 2005 de yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından görevini, yeni seçilen Mehmet Ali Talat’a devretti. Bu tarihten sonra Kıbrıs Milli Davamızda elde etmiş olduğumuz tarihsel kazanımlarımızın birer, birer feda edilebileceği, müzakere masasına taşınmasında hiçbir sakıncanın görülmediği bir siyasi süreci hep birlikte yaşadık, yaşanan her gerçek tarihin unutmaz hafızasına kazındı. Sevgili Kıbrıs Türk’ü Kardeşlerim, Değerli Kıbrıs Sevdalıları; İşte size yakın tarihimizde, Kıbrıs Türk Halkı için çok önemli dönüm noktalarını barındıran tarihi gerçeklerin kısa bir özetini sundum. Bu tarihi süreç içerisinde bana göre en önemli olanı; Sn. Denktaş’ın 2005 yılında Cumhurbaşkanlığı görevinden, 13 Ocak 2012 tarihinde de bu fani dünyadan ayrılışı ama ebediyete kadar yüreklerimizde yaşayacağı sevgiyle dolu yeri almasıdır. Bundan böyle her kritik süreçte, onun bilge kişiliğinin önerdiği tarihsel sonuçlar ne yazık ki artık hatırlatılmayacak, devletinin ve halkının varlığı için ileri sürdüğü önemli fikirler aramızda olmayacaktır! Kısacası, ‘Kıbrıs Milli Davamız Bayraktarsız’ kalmıştır! Yıllardan beri kaleme aldığım her yazımda, hatırlattığım ve vurguladığım en önemli husus; özgürlük ve bağımsızlığınızın hiçbir neden uğruna feda edilemeyeceği gerçeğini, göndere çekilen ‘Ay Yıldızlı Bayraklarımızı’ onur ve gururunun paylaşılmasını anlatıyordu. Yine aynı değerleri anlatıyor, sizlere anlattığım her konunun cümlelere dökülüşü yüreğimde ve vicdanımda kopan fırtınaların sesidir. Çünkü o gazi topraklar uğruna hayatlarını seve, seve feda eden şehitlerimize borcumuz var. Bugün; özgürce yaşanılan ‘o gazi topraklarda’ herkes her şeyi konuşabiliyor, siyaseten her şey söylenebiliyor. Rum’larla iç, içe yaşanabileceğinin hesaplarını yapanlar, ‘’Egemenlik, uğruna ölünecek Leyla değildir!’’ zihniyetini taşıyanlar, tarihe kazınan gerçekleri görmezden gelerek; Rumların her dayatmasını, aman müzakere süreci bozulmasın, yeniden başlasın teslimiyetiyle göz ardı edebiliyor! Kimileri, onlar sanki yokmuşçasına, yaşanan gerçekler adına hiçbir bedel ödememişler gibi konuşup, hareket edebiliyor! ‘’Şehitlerimizden‘’; kanları ile o toprakları sulayarak, ‘’Vatan’’ yapan kahramanlardan bahsediyorum. Ölüme meydan okuyarak Beşparmak Dağlarını Allah, Allah sesleri ile inleten o cesur yürekli Mehmetçik ve Mücahitlerden bahsediyorum.. Kıbrıs’taki Şehitliklerden yükselen o sessiz çığlıkları, o aziz ruhların seslerini en iyi bizler, ölüme birlikte gidenler duyduk. Sizde duyun, unutmayın o sesleri, tarihe kazınan gerçekleri… Onlara; özgürlüğümüz, bağımsızlığımız, bize emanet ettikleri vatan toprakları için borcumuz var. Onlara; bizleri Rum’un elinden kurtardıkları, göndere çekilen Ay Yıldızlı Milli ve Devlet Bayraklarımız, Minarelerden eksilmeyen ezan sesleri için borcumuz var. Onlara; evlatlarımızın geleceği için borcumuz var. Nisan 2015’te yapılacak olan K.K.T.C Devletinin Cumhurbaşkanlığı Seçimi için vereceğiniz oy sırasında: Onların sesleri ve tarihi kazınan gerçekler size eşlik edecektir, unutmayınız… Atilla ÇİLİNGİR Kıbrıs Gazisi ve Yazar www.atillacilingir.com