Karabük Haber Postası Karabük Haber Postası

BÜYÜKELÇİ ZEKİ KUNERALP’TE “İLTİSAKLIYDI“ (!)…

Köşe Yazıları Yayın: 08.01.2023 15:37
BÜYÜKELÇİ ZEKİ KUNERALP’TE “İLTİSAKLIYDI“ (!)…

Dışişleri Bakanlığı memuriyet sınavını kazananların dosyaları onaylanması için Cumhurreisi İsmet İNÖNÜ’nün masasına getirilmişti. Dosyalardan biri üzerinde “menfi” notu ile birlikte memur olamaz ifadesi yer alıyordu. İsmet Paşa bunun nedenini sorunca görevliler O’nun hain Ali Kemal’in oğlu olduğunu söylediler. Bir süre düşünen İnönü, “Göreve başlatın, babası yüzünden O’nu mu suçlayacağız” diyerek dosyanın üzerine “müsbet” yazdı ve onayladı.

Mustafa KEMAL’den nefret eden, Damat Ferit Paşa Hükümetlerinde Maarif ve Dahiliye nazırlığı yapan, Peyam-ı Sabah Gazetesi’nde başyazar olan Milli Mücadele karşıtı hain Ali KEMAL’in oğlu Zeki KUNERALP babası nedeniyle iltisaklıydı (!) ve dosyasını İnönü’ye getiren yetkililer için sakıncalıydı ve memur olamazdı.

Zeki KUNERALP Bern Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdikten sonra Türkiye’ye dönmüş ve Dışişleri Bakanlığı’nda çeşitli görevlerde bulunduktan sonra Bern, Londra ve Madrid Büyükelçiliği yapmıştı.

1988 yılında İstanbul’da ölen Zeki KUNERALP Madrit Büyükelçisi iken Ermeni Terör Örgütü ASALA’nın hedefi olmuş ve Büyükelçiliğin önünde eşi Necla KUNERALP 1978 yılında vurularak şehit edilmişti.

Bu günlerde 1964 yılı baskısı Feridun KANDEMİR tarafından yazılmış “İSTİKLAL SAVAŞINDA BOZGUNCULAR VE CASUSLAR” adlı bir kitabı elimden düşürmüyorum. Okudukça üzülüyor ve okudukça şaşırıyorum. 15 Mayıs 1919’da Yunan işgaliyle başlayan Anadolu’nun istilası sırasında vatanı kurtarmak için delice bir kavgaya girişmiş bir avuç ÇILGIN TÜRK’ün karşısında sadece düşmanın değil içimizdeki hainlerin çokluğu, son yıllarda yaşadıklarımızla benzerliği açısından beni şaşkına çeviriyor. Bu hainlerin başında gelen Ali KEMAL’in yaptıkları kitapta belgeleriyle anlatılıyor.

Padişah Vahdettin, Başvekil Damat Ferit Paşa, Sait Molla ve rahip Frew ile birlikte İngiliz Muhipler Cemiyetini kuran Ali KEMAL, Yunan’a karşı konulamayacağını ve arkasındaki İngiltere’nin himayesine girilmesini savunuyor, başyazar olarak Peyam-ı Sabah gazetesinde yazdığı makalelerde Mustafa KEMAL ve arkadaşlarına, milli mücadeleye saldırıyordu. 5 Ağustos 1920 tarihli yazısında “ İlk evvel Anadolu’nun henüz istila edilmemiş yerleri M. KEMAL’den, Ali FUAT’lardan, o ipsiz, sapsız, akılsız, fikirsiz zorbalardan, canilerden kan, can, mal ne bahasına olursa olsun temizlenmelidir” diyordu. Bir başka yazısında M.KEMAL ve arkadaşlarına “şaklabanlar” diyen Ali KEMAL, “ bütün Anadolu’yu kasıp kavurdular, bu düzme kahramanlar şimdi Yunan’ın önünden kaçıyor, hem de davul çalıyorlar” diyerek aşağılıyordu. 9 Eylül 1922’de İzmir kurtarıldıktan bir gün sonra “Gayelerimiz Bir İdi ve Birdir” başlıklı yazısında pişmanlığını dile getiriyor ve Ankara Hükümeti’ne yaranmaya çalışıyordu.

Büyük zaferden sonra Milli Mücadele’nin muhalifleri şaşkına dönerek kimi memleketten kaçmaya, kimi saklanmaya çalışırken ve henüz İstanbul İngilizler ve müttefiklerince işgal altındayken Ali KEMAL gayet rahat ve emin bir şekilde Beyoğlu’ndaki Zekibey apartmanında yaşıyordu. Gelen bir telgraf emriyle muhakeme edilmek üzere yakalanarak Ankara’ya getirilmesi istenmişti. 5 Kasım 1922 günü sivil giyimli 5. Şube Müdürü Cem’i Bey ve Başkomiser Mazlum tarafından Tünel civarındaki evinden çıkarken fark edildi. Takip edildiğini anlayan Ali KEMAL hemen geçmekte olan tramvaya atladı ve kaçmaya başladı. Bir süre sonra sığındığı Marsel adındaki berber dükkanından Serkildoryan Pasajına geçtiği sırada yakalanan Ali KEMAL, “ Beyoğlu’nda adam kaçırıyorlar” diye bağırmaya başladı. Toplanan kalabalığı havaya ateş ederek dağıtan polisler, olayı duyan İngiliz askerlerinin gelmekte olduğu haber verilince hemen bir otomobile binerek tutsaklarını Samatya’da gizlice bir eve kapattı ve izi kaybettirildikten sonra gece karanlığında bir motorla İzmit’e kaçırdı. Buradan yargılanmak üzere trenle Ankara’ya götürülecekti. İzmit Ordu Kumandanı Sakallı Nurettin Paşa konuşturmak amacıyla yanına getirilmesini istedi. Bu sırada Ali KEMAL’in şehirde olduğunu öğrenen halk öfke içinde toplanmaya başladı. İstasyona götürülmek üzere karargahtan ayrılan askerlerin elinden zorla alınan Ali KEMAL 6 Kasım 1922 günü linç edilerek öldürüldü ve cesedi günlerce bir ağaçta asılı olarak teşhir edildi.

Barış görüşmelerine katılmak üzere Lozan’a gitmekte olan İsmet Paşa’nın treni mola vermek için İzmit’te durduğunda Ali KEMAL’in ağaçta asılı cesedini görünce çok sinirlendi ve ; “indirin bunu buradan, devlete kin yakışmaz, biz bu cumhuriyeti kanla kurduk ama insanla büyüteceğiz. Ben bunu Gazi’den öğrendim, bunların cezasını ancak mahkemeler verir” diyerek tepki gösterdi.

Ali KEMAL 1867 yılında İstanbul’da doğmuştu. Babası Çankırı ili Orta Kazasından İstanbul’da mum imalatıyla uğraşan Hacı Ahmet Rıza Efendi idi. İstanbul’da başladığı mülkiye eğitimini Fransa ve İsviçre’de tamamlayarak Osmanlı idaresinde çeşitli görevler aldı.

1903 yılında İsviçre’de annesi İngiliz babası İsviçreli olan Winifred BRUN ile evlendi. İlk çocukları öldükten sonra Selma ve Osman doğdu. 1909’da eşi de ölünce çocuklarını İngiltere’de anneanneleri Margaret JOHNSON’a bıraktı ve İstanbul’a döndü. Bu sırada 1. Dünya Savaşı başladı ve İstanbul işgal edildi. Anneanne torunlarını İngiliz olarak yetiştirdi ve isimlerini değiştirdi Osman Kemal’in adı Wilfred JOHNSON oldu. Wilfred 1936 yılında İrene WILLIAMS ile evlendi orduya katıldı. 2. Dünya Savaşı’nda pilot olarak görev yaptı. Cesareti ve başarıları nedeniyle üstün liyakat madalyasıyla ödüllendirildi. Bu evlilikten doğan oğlu Stanley JOHNSON bir asilzade kızı ile evlendikten sonra doğan Boris JOHNSON, önce gazeteci oldu sonra siyasete atıldı. Muhafazakar Parti’den milletvekili, sonra Londra Belediye Başkanı, Dışişleri Bakanı ve Başbakan oldu.

49 yıl önce 25 Aralık 1973’de kaybettiğimiz, yaşamı boyunca savaşlar yaşamış, kan ve ölüm görmüş ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İNÖNÜ’yü saygı ve rahmetle anarken O’nun kindar olmayan, insani kimliğini de bu yazımda anımsatmak istedim.

Yazımın başlığında kullandığım, son yıllarda çok sık duyduğumuz “İLTİSAKLI” tanımına yer verdiğim ve ayrıca bir Osmanlı şahsiyetinin yaşamındaki ilginç olay ve ilişkileri anlattığım bu makaleyi yine İsmet Paşa’nın ünlü deyişiyle sonlandırıyorum.

“HİÇ BİR ÜLKE YOKTUR Kİ; KENDİ İÇİNDEN BİZİM KADAR HAİN YETİŞTİREBİLSİN…”

Fikret GÖKÇE
Kıbrıs Gazisi – Mak. Müh.

KAYNAKÇA :
İstiklal Savaşında Bozguncular ve Hainler, Feridun KANDEMİR, 1964 Ercan Matbaası İstanbul.
Soner YALÇIN, Hürriyet Gazetesi, 8 Haziran 2008
Yılmaz ÖZDİL, Sözcü Gazetesi, 15 Temmuz 2016
Diğer açık kaynaklar

Paylaş:

Görüş Bildir

Gönderdiğiniz yorum moderasyon ekibi tarafından incelendikten sonra yayınlanacaktır.

Adına türküler yakılan Ağasar Deresi keşfedilmeyi bekliyor

Dünya Yayın: 28.04.2024 16:48
İhlas Haber Ajansı
Adına türküler yakılan Ağasar Deresi keşfedilmeyi bekliyor

Trabzon’un Şalpazarı ilçesinde adına türküler yakılan Ağasar Deresi özellikle bahar aylarında macera tutkunlarının ilgi odağı oldu.

Orta Asya’dan Anadolu’ya göçen Çepni Türkleri’nin yoğun olarak yaşadığı Ağasar yöresine ismini veren Ağasar Deresi taş değirmenleri, tarihi taş kemer köprüsü ve yürüyüş parkuru ile keşfedilmeyi bekliyor. Ormanın içinden çıkıp gelen şırıl şırıl akan dereye ve yemyeşil doğaya hayran kaldığını belirten Melda Nisan Şahin, Ağasar Deresi’ni türkülerden duyduklarını ve ilk kez dereyi görmeye geldiklerini söyledi. Şahin “Buraya ilk defa geldim. Türkülere konu olan bu dereyi görmek istedik. Bu yüzden burayı ziyaret ettik. Çok beğendim, mutlaka tekrar geleceğim. Buradan bir patika yol vesilesi ile yukardaki su kemerine ulaşabildim, çok güzel bir manzarası var. Herkesin gelmesini tavsiye ediyorum. Buraya ulaşım çok kolay bu sebeple hafta sonu ailecek de gelinebilecek bir yer. Burada piknik de yapılabilir” dedi.

Giresun’dan yöreye gezmeye geldiğini ifade eden Nevzat Yılmaz ise “Giresun’un Görele ilçesinden geliyoruz. Buraya Acısu’da piknik yaptıktan sonra geldik. Acısu’nun da suyu meşhurdur. Ağasar Deresi ile ilgili buranın sanatçılarının türküleri vardır. ’Ağasar dereleri karışır dereme, yarim senin yüzünden kaldım ben vereme’ gibi türküleri de var. Ben herkese burayı tavsiye ediyorum. Buradaki her şey doğal. Karadeniz’in her şeyi güzeldir. Dört mevsimi biz burada yaşıyoruz” derken, Sibel Yılmaz ise “Buraya ilk defa gezmeye geldik. Görele’den buraya hem Şalpazarı’nı hem de burayı gezmeye geldik. Biraz yukarda taş köprü var bir tane, onu da görmeye çıkacağız birazdan. Bütün Karadeniz’de güzel yerler olduğu gibi burası da çok güzel herkesin buraya gelmesini tavsiye ederim” şeklinde konuştu.