Yolculuk üç gün sürdü. Bandırma vapuru 19 Mayıs Pazartesi sabahı Samsun limanı önünde demir attı. Daha önce ilgili makamlar tarafından Mustafa Kemal Paşa’nın bir heyetle Samsun’a geleceği ve gerekli hazırlıkların yapılması bildirilmişti. Bandırma’nın yolcuları gemiden ayrılmak üzere son hazırlıklarını yaparken iskeleye bağlı hazır bekleyen sandallar hemen harekete geçti. En önde olan Havuzlu İsmail çılgın gibi kürek çekiyordu. Sahilden çıkıp vapura yaklaşan bu sandalın içinde Kurmay Binbaşı Mahmut EKREM bulunuyordu. Paşa ve arkadaşları yolculuk boyunca birlikte oldukları, saygı ve hizmette üstün bir tavır sergileyen mürettebat ile teker teker vedalaşırken duygulu anlar yaşandı. Biraz sonra Paşayı ve beraberinde ki arkadaşlarını alarak dönen sandallar onları tütün iskelesinde (reji iskelesi) karaya çıkardı. İskelenin o günlerdeki durumu Mustafa Kemal Paşa’yı karşılayan heyet ancak 30 kişi kadardı. Mutasarrıf İbrahim Ethem Bey adına Hususi Muhasebe Müdürü Yanyalı Osman Bey, Belediye Reisi adına meclis üyesi Hacı Molla, 15. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Asım adına Üsteğmen İsmail Hakkı Bey ile Levazım Memuru Yaşar Bey, Polis Müdürü Refik Koraltan, İskele Komiseri Raif Bey, Boşnakzade Süleyman Bey, Nemlizadelerden Mehmet Bey, Terme’den Hacı Kuzu, Çarşamba’dan Selim ve Kavak’tan Aziz Beyler ve eşraftan bazı kişiler hazır bulundular. ( Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE) Anlaşılan şehri yönetenler İngiliz askerlerinden ve Rum çetelerinden çekiniyorlar birde esaret altındaki İstanbul hükümetine hala bağlı olduklarını göstermek istiyorlardı. Oysa iskelenin sol yanında toplanmış olan yüz kadar Rum, “ Keğmal Pasa, çok yasa” diyerek bağırırlarken geride biriken Türk ahali tepkisizdi, donuk ve anlamsız gözlerle gelenleri seyrediyordu. Onlara göre Kemal Paşa, Samsun’a anarşiyi durdurmak, canlarını korumak, işgale ve Rum çetelere karşı direnen Türkleri sindirmek için gönderilmemiş miydi ? Fakat daha Havuzlu İsmail’in sandalının önünde dimdik ayakta sahile yaklaşırken Paşa, gülen gözlerini Türklerden ayırmıyor, dudaklarındaki tebessüm uzaklardan bile fark ediliyordu. Bu duruş Türklerde bir rahatlama ve güven yarattı ki, toplulukta bir hareketlenme başladı. Önlerindeki Rumları iteleyerek iskeleye yaklaşan ahali, namını Çanakkale’den duydukları Paşa’sını daha yakından görmek istiyordu. Paşa, onlarla tek tek tokalaştı, çoğuyla kucaklaştı. (Milattan Sonra Samsun, Sh : 302) Paşa ve arkadaşları karaya çıktıktan bir saat kadar sonra İngiliz torpidosu liman açıklarında göründü. Yetişememiş, onları yakalayamamıştı. (Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE) Mustafa Kemal Paşa ve beraberindekiler daha önce hazırlanan ve ikametlerine ayrılan Mıntıka Palas’a yerleştiler. Burası Jean Mantika adında bir gayri müslüme aitti ve Mantika Oteli olarak biliniyordu ama Mıntıka Oteli demek halkın daha kolayına geliyordu. Paşa burada hemen karargahını kurarak çalışmaya başladı ve önce annesine sağ salim Samsun’a ulaştığına dair bir telgraf gönderdi. Daha sonra kendisine bağlı dört tümenli Erzurum’daki 15. Kolordu’nun bir ay önce başına geçen Kazım KARABEKİR Paşa ile ve iki tümenli Sivas’taki kolordusuyla irtibata geçti. İzmir’deki gelişmeleri ve Anadolu’da neler olup bittiğini merak ediyor, bir an önce öğrenmek istiyordu. Ankara’da 20 Kolordu Komutanı Ali Fuat Paşa’ya da bir telgraf çekerek Samsun’a geldiğini, sıkı bir şekilde haberleşmeyi ve İzmir olayları hakkında ayrıntılı bilgiler istediğini belirtti. Ayrıca İstanbul’la da temas kurarak Hükümet ve Genel Kurmay yetkililerine bölgedeki durum hakkında bilgi verdi. Sıra şehirdeki pasif ve kararsız yöneticilere gelmişti. Önce Tümen karargahına gitti. Tümen komutanı hakkında zaten yeterli bilgiyi almıştı. Hemen görevine son verdi ve yerine Albay Refet Bele’yi görevlendirdi. Ardından dirayetten yoksun mutasarrıf İbrahim Ethem Beyi de görevden alarak yeni mutasarrıf atanıncaya kadar bu görevin yürütülmesini de Refet Bele’ye verdi. Bölgede huzur ve asayiş kalmamıştı, terör ve Türklere yönelik insanlık dışı eylemler devam ediyordu. Civar köylerde yaşanmış dehşet haberlerini aldıkça Paşa’nın yüreği sızlıyor, tarifsiz acılar içinde canı yanıyordu. Günnay ve Bilarca köylerinde yaşanan vahşetin yanı sıra Samsun merkezinde bile elli bir kişinin katledilmiş olması vahşetin boyutlarını ortaya koyuyordu. Daha fazla sabredemeyen Paşa olanları yerinde görmek ve bizzat köylülerle konuşmak amacıyla maiyeti ve polis müdürü ile askeri erkanı da yanına alarak Yenice Köyüne gitti. Korku içindeki, açlıktan ve sıtmadan kırılan yoksul köylüler gelenleri görünce evlerinden çıktılar ve gelenlerle birlikte çimenlerin üzerine oturarak konuşmaya başladılar. Rum çetelerin baskısı nedeniyle evlerine kapandıklarını, her an köylerinin basılıp, yakılacağından korktuklarını ve hayvanlarına bile bakamadıklarını anlattılar. Paşa devletin kendilerini koruyacağını vaad ederek onlara moral vermeye çalıştı, silahlanmalarını ve aynı yöntemlerle çetelere karşı koymalarını istedi. Şehre döndükten sonra Mıntıka Palas’ta iken kapı önündeki askerle doğu kökenli görünüşlü orta yaşlı birisi gürültülü bir şekilde tartışıyorlardı. Cevat Abbas tabancasını çekerek hemen kapıya koştu ve “ne istiyorsun” diye bağırdı. İtişip kakışma sırasında “ Paşa’yı görmek istiyorum” diyen adamın sesini Mustafa Kemal Paşa’da duymuştu. “Bırakın gelsin, bakalım ne istiyormuş” diye seslendi. Adamı yanına getirdiler. Paşa,
- Gel bakalım evlat, bir arzun mu var ? diye sordu.
- Var Paşam, zatınıza söyleyeceklerim var !
- Haydi çekinme söyle öyleyse
- Paşam dedi bana zatınızı vurmam için vazife verdiler, üç gündür peşinizdeyim.
- Peki öyleyse vur beni, vazifeni yap dedi.
- Aman Paşam, sen vurulacak adam mısın ? Sen baş tacı olmaya layıksın dedikten sonra cebinden çıkardığı tabancayı masanın üstüne bıraktı.
- İşte Paşam, bana verdikleri bu tabancayla vatan millet haini, padişahımızın düşmanı olan o paşayı vur dediler. Burada gördüm hakikatı, sen yalnız vatanı ve milleti düşünüyor, kurtarmaya çalışıyorsun artık ben de senin yanındayım Paşam dedi.(Samsun İl Kültür Müdürlüğü, Atatürk ve Samsun, Ali DEDE)