Türk siyasi tarihinde, son dönemde gördüğümüz kadar; tükürdüğünü yalayan, dün kara dediğine bugün ak diyen, bu kadar karakter yoksunu siyasetçi görmemiştik. Özellikle son 22 yıldır, bunların artan sayılarını ibretle izliyoruz. Birbirlerine ağza alınmayacak, en ağır lafları eden siyasetçiler, hiç bir şey olmamış gibi nasıl biraraya gelebiliyor? Anlamak mümkün değil. Ahlaklı, ilkeli, dürüst, tutarlı siyasetçilere hasret kaldık. Günümüz siyaseti artık ideolojik temelli değil. Hangi siyasi oluşumun, hangi ideolojiye sahip olduğunu söylemek çok zor. İdeolojik temeller üzerine siyaset yapan partiler geçmişte kaldı. Şimdi, geçerli tek bir şey var. O'da menfaat! İşin ilginci 180 derece dönen bu fırıldak siyasetçiler; rakibine en sert, en ateşli, en acımasız şekilde saldıran isimler! Bir çırpıda, burada hepsini isim isim sayabilirim. Bu isimleri tek tek yazmaya gerek var mı? Türk milleti bunları gayet iyi biliyor. Birkaç gün önce bunlara bir isim daha eklendi. Yüzlerine karşı sensin desen hiç biri üzerine alınmaz! Birde utanmadan hakaret davası açarlar. Yüksek perdeden höykürerek; ".............yapmazsam namerdim, şerefsizim, namussuzum" diyeceksin. Sonra tıpış tıpış ayağına gideceksin. Gençlere ne güzel örnek oluyorsunuz. Ayakta alkışlıyorum sizi! 9'uncu Cumhurbaşkanı rahmetli Demirel'in ilginç söylemleri vardı. Hepimizin bildiği "Dün dündür, bugün bugündür" sözü; tükürdüğünü yalamanın güzel bir kılıfıdır. Demirel önemli bir siyaset adamıydı. Başbakanlık ve parti genel başkanlığı yaptığı dönemde bir transfer nedeniyle ona sordular: “Sayın Demirel, size sövüp duran o adamı neden partinize aldınız?” Demirel cevap verdi: “Orada iken bize saldırıp bağırıyordu. Şimdi bizim kapıya bağladık, karşı tarafa sövüyor!” Bunun birçok örneğine yakın siyasi tarihimizde ibretle şahit olduk, yenilerine de şahit olmaya devam ediyoruz! Rahmetli Demirel'in bu taktiğini günümüzde çok iyi uygulayan bir lider var. Lider de, kapıya bağlanan isimler de hepimizin malûmu. Türkiye'de çok partili dönem, 1945 yılında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) dışında ikinci bir partinin; Nuri Demirağ liderliğindeki Milli Kalkınma Partisi (MKP) kurularak 1946 genel seçimlerine çok partili sistemle gidilmesi ile başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde; birbirinden keskin çizgilerle ayrılmış farklı ideolojilere sahip bir çok parti siyaset sahnesinde boy gösterdi. Bunlar; merkez sağ, merkez sol, aşırı sağ, , aşırı sol, cumhuriyetçi, ülkücü, milliyetçi, merkezci, din eksenli, muhafazakar, liberal... gibi farklı ideolojileri olan siyasi oluşumlardı. Türk siyasetini temelde; iki ana ideoloji oluşturmuştu. Sağ partiler-sol partiler. Bunlarında tıpkı tarikatların kolları gibi farklı uç yapılanmaları vardı. 1980 öncesi, emperyal güçlerin ülkemiz üzerinde tezgahladığı çatışma ortamı bu iki farklı görüş üzerine inşa edilmişti. Tarihte de sağ-sol çatışmaları olarak yerini aldı. Gençliğimizin heba olduğu kayıp yıllardı. Farkı ideolojilere sahip partilerin bir araya gelerek kurdukları koolisyonlardan az çekmedik. Hep kısa ömürlü oldular. Bunlar da ülke adına kayıp yıllarımızdı. Tekrar başa dönersek, menfaat siyaseti bugünün meselesi değil. Bunun en çarpıcı örneğini, belkide ilk örneğinı 1977 yılında gördük. İdeolojik olarak keskin söylemleri olan, çok farklı düşünen insanların biraraya gelmesi; o dönemlerde Türk halkına çok tuhaf gelmişti. 1977 yılı sonlarıydı. Demirelin AP sinden seçilip, meclise giren 11 vekil, bakanlık karşılığında Ecevitin CHP sine geçmişti. Tarihe "Güneş Motel Olayı" olarak geçen bu olay Türk siyaseti için kara bir lekedir. İktidar uğruna, kişisel çıkar uğruna kapalı kapılar ardında yapılan kirli pazarlıklar ne yazık ki, bugünde devam ediyor. İlkeli ve dürüst siyasetçilerin, bireysel menfaatlerini değil, ülke menfaatlerini gözeten yöneticilerin iş başına gelmesi özlemiyle...